İşbölümü, genel zekâ ve denetim: Makine Çağı (1)

Yapay Zekânın Politik İnşası serimiz kapsamında, yapay zekânın toplumsal köklerini aramak için üç bölüm halinde yayımladığımız “Hesaplamanın Toplumsal Tarihi” dizisinde[1], hesaplama araçlarının antik dünyadan kapitalist işbölümünün belirdiği 18. yüzyılın sonuna değin nasıl geliştiğini incelemiştik.

Şimdi rotamızı, Adam Smith’in işbölümü mirasının derinleştiği ve kol emeğinin yanı sıra zihin emeğinin de rasyonelleştirilip makinelere aktarıldığı “Makine Çağı”na çeviriyoruz.

Manüfaktürden fabrika üretimine geçişle şekillenen bu dönemde, Karl Marx’ın “genel zekâ” diye adlandırdığı toplumsal bilgi birikimi ilk kez somut bir üretici güç hâline geldi. Gaspard de Prony’nin devasa hesap projelerinde görev alan “insan bilgisayarlar”, Joseph Marie Jacquard’ın Lyon ipek sanayisini kökten dönüştüren programlanabilir tezgâhı, Charles Babbage ile Ada Lovelace’ın Analitik Motor tasarımı bu dönüşümün önemli adımları oldu. Böylece Makine Çağı, kolektif aklı derinleşen işbölümü aracılığıyla makinelere aktararak sermayenin denetimine sokan bir evreye işaret eder. Günümüzde yapay zekâ ise, tam da bu tarihsel denetim mirası üzerine inşa edilen verileştirme pratikleriyle, kolektif aklın çağımıza özgü bir biçimde yeniden çitlenmesidir diyebiliriz.

Yapay Zekânın Politik İnşası
13 Ocak 2025

Emeğin ve zihnin mekanikleşmesi

Emeğin mekanikleşmesi: Vaucanson’ın dokuma tezgâhından “self-acting mule”a (1740-1830)

18. yüzyıl ortasından 19. yüzyıl başına uzanan dönemde tekstil üretimi, zanaatkârın el hareketlerini makine parçalarına gömerek keskin bir rota izledi. 1745’te ipek tezgâhını neredeyse tamamen mekanikleştiren Jacques de Vaucanson, dokuma sırasını tahta kamlar ve dişlilerle adım adım yeniden kurdu; böylece sezgisel el becerisi ölçülebilir, tekrarlanabilir bir dizi hareket dizisine dönüştü. Vaucanson’un denemeleri aynı zamanda Basile Bouchon ile Jean Falcon’un delikli şerit fikrini geliştirerek ileride Jacquard kartlarına temel olacak biçimde hareket komutlarını depolama imkânını gösterdi. Bu tezgâh geliştirildiği dönemde Lyonlu dokumacıların direnişiyle karşılaştı.[2]

*Vaucanson’ın “Otomatik” Dokuma Tezgâhı

Samuel Crompton’ın 1779’da tanıttığı mule eğirme tezgâhı ise Hargreaves’in “eğirici jenny”sinin hızlı ileri-geri taşıyıcısını Arkwright’ın silindirli su çerçevesiyle birleştirdi; 1300’e varan iğ sayısıyla ince pamuk ipliğini seri hâle getirdi. Buna karşın kopan ipleri bağlamak, gerilimi ayarlamak ve dönüş ritmini korumak ustanın maharetine bağlı kaldı. Yenilik yine de radikaldi: 100 libre pamuğu el çıkrığında eğirmek 50.000 saat sürerken, mule ile bu süre 300 saate düştü.[3][4][5] Ancak bu devrim niteliğindeki verimlilik artışına rağmen, tezgâhlar henüz tam olarak “otomatik” değildi. Özgür Narin’in de belirttiği gibi, ilk zamanlarda “otomatik” kelimesi buhar gücüyle seri hareketleri kendi başına yapabilen makineler için kullanılırken, zamanla çıktının durumuna göre kendini düzelten (yani geri besleme sistemine sahip olan) sistemlere denilmeye başlandı.[6] İşte bu anlamda gerçek “otomatikleşme” 1825’te Richard Roberts’ın patentlediği “self-acting mule” (kendi kendine eğirme makinesi) ile geldi.

“Self-acting mule”, ipliğin gerilimini ve kalınlığını sürekli denetleyen ve bu bilgiye dayanarak iğe gereken büküm miktarını, sarım hızını ve dur-kalk döngülerini ayarlayan bir geri besleme mekanizmasına sahipti. Bu otonom düzenleme, karmaşık bir dişli takımı, kam milleri ve debriyaj sistemiyle insan müdahalesi olmaksızın sağlanırken, aynı işi artık tek bir operatör çok daha kısa bir sürede tamamlayabiliyordu. Karl Marx da buluşun önemini ve sınıf mücadelesindeki rolünü görüp şöyle belirtir: “1830’dan bu yana yalnızca işçi ayaklanmalarına karşı sermayenin savaş aracı olarak kullanılma amacıyla yapılmış icatlar üzerine koca bir tarih yazmak mümkündür. Otomatik sistemde yeni bir dönemi başlattığı için, hepsinden önce self-acting mule geliyor aklımıza.”[7] Marx, bu “savaş aracı”nın ardındaki kapitalist mantığı ise, sistemin en ateşli savunucularından Andrew Ure’nin şu sözleriyle gözler önüne serer: “Bu, sanayi işçileri arasında düzeni yeniden kurma görevi olan bir buluştu (…) Bu buluş, sermayenin, bilimi hizmetine sokarak, söz dinlemez işçiyi her zaman uysallıkla hareket etmek zorunda bırakacağı yönündeki, bizim tarafımızdan geliştirilmiş olan doktrini doğruluyor.”[8]

*“Self-acting mule” çizimi

“Self-acting mule”un gelişimiyle Lancashire’da milyonlarca iğ kapasiteli hatlar kurulurken, üretim maliyetleri düştü ve ürün standardı yükseldi. Süreç, vasıflı eğiricinin deneyimine dayalı “yaşayan bilgi”yi makinenin sabit parçalarına aktararak, fabrikadaki emek organizasyonunu da köklü biçimde dönüştürdü: Deneyimli eğiricinin yerini daha düşük ücretli operatörler alırken, tezgâhın temposu fabrikadaki yeni çalışma disiplinini dayattı.[9][10][11][12]

Nitekim Nick Dyer-Witheford da sanayi devrimini tetikleyen kilit teknolojileri özetlerken “self-acting mule”un bu erken otomasyon sürecindeki merkezi rolünü vurgular: “Buhar makinesinden türeyen buluşlar arasında, üretim sürecini kökten değiştiren jenny pamuk eğirici ile ‘self-acting mule’un erken otomasyonu ve dolaşım biçimini benzer şekilde dönüştüren demiryolu ile kömürlü gemi yer alır; bu gelişmeler yeni ağır sanayilerin temellerini atmıştır.”[13]

Zihin fabrikası: Gaspard de Prony ve hesaplamada işbölümü

Fransız Burjuva Devrimi’nin ardından Fransa’yı kökten dönüştürmeyi hedefleyen yeni yönetim, 1791’de metrik sistemi ve açılar için ondalık sistemi (dik açının 90 yerine 100 grad olduğu sistem) standartlaştırma gibi iddialı projelere girişti. Bu kapsamlı yeniden yapılanma sürecinde mühendis Gaspard de Prony, eski ölçülerin yeni ondalık sisteme logaritmik çevirisini yapacak ve bu temelde devasa tablolar hazırlayacak zorlu bir görev üstlendi.[14] Bu çalışma, mevcut logaritma ve trigonometri cetvellerinin yetersiz kalması ve hem bilimsel-mühendislik (navigasyon, balistik vb.) çalışmalarının hem de yeni idari düzenin acil ve güvenilir hesaplama tablosu ihtiyacı nedeniyle hayati önem taşıyordu. Açısal reform planı tam başarıya ulaşamasa da Prony’nin bu ulusal ölçekteki projesi, otomatik hesaplama fikri için kavramsal bir zemin hazırladı.[15]

Bu hesaplama projesinin ölçeği o denli büyüktü ki, geleneksel yöntemlerle tek bir matematikçinin, hatta bir grup matematikçinin bile ömrünü aşacak kadar zahmetli ve zaman alıcıydı. De Prony, bu zorluğun üstesinden gelmek için Adam Smith’in Ulusların Zenginliği’nde okuduğu iğne imalatındaki işbölümü prensibinden ilham alarak bir tür hesaplama atölyesi kurdu. Bu atölye, üç katmanlı bir hiyerarşiye sahipti: En tepede, Prony’nin kendisi ve aralarında Adrien-Marie Legendre ile Lazare Carnot gibi dönemin önde gelen matematikçilerinin de bulunduğu küçük bir grup, hesaplamalarda kullanılacak temel formülleri, ünlü farklar yöntemini ve interpolasyon tekniklerini geliştiriyordu. İkinci kademede, “cebirciler” olarak adlandırılan bir grup, bu formülleri basit hesaplama adımlarına ve verilere dönüştürerek alt kademedekiler için talimat formları hazırlıyordu. Bu üç katmanlı piramidin en altında ise, geneli Fransız Burjuva Devrimi sonrası peruk modasının sona ermesiyle işsiz kalan ve titizlikleriyle bilinen çok sayıda kuaförden oluşan yaklaşık yetmiş ila doksan kişilik “insan bilgisayarlar” (Fr. ordinateurs) grubu bulunuyordu. Bu alt kademedeki hesaplayıcıların ileri düzeyde matematik bilgisine sahip olmaları gerekmiyordu; görevleri, kendilerine verilen açık ve basit talimatları -farklar yöntemi sayesinde karmaşık çarpma işlemleri yerine çoğunlukla sadece toplama ve çıkarma gibi temel aritmetik işlemleri kullanarak- büyük bir dikkatle ve mekanik bir hassasiyetle uygulamaktı.[16][17]

*Gaspard De Prony’nin logaritma tablosundan alıntı (dakikanın 100 saniyeye bölünmesine dikkat edin)

Prony’nin sistemi, Sanayi Devrimi’nin kol emeğine uyguladığı mantığın zihin emeğine de uygulanabileceğinin ilk büyük kanıtıydı. Karmaşık hesaplama süreçlerinin, ileri matematik bilgisi gerektirmeyen, basit ve tekrarlanabilir görevlere indirgenmesi, Charles Babbage’ın Fark Motoru gibi otomatik hesaplama makineleri tasarlama düşüncesine zemin hazırladı. Bu yaklaşım, zihin emeğini daha önce görülmemiş bir ölçekte parçalara ayırmış; bireysel deha ve ustalığın yerini, karmaşık bir sistemin kolayca ikame edilebilir birer “dişlisine” dönüşen hesaplayıcılara bırakmıştır. Nihayetinde, tıpkı fabrikalarda kol emeğinin kitlesel bir üretim sürecine dönüştürülmesi gibi, Prony’nin sistemiyle zihin emeği de denetlenebilir, yönetilebilir ve seri hâlde işlenebilir bir nitelik kazandı.

*Gaspard De Prony’nin ekibiyle birlikte hazırladığı “Büyük Logaritmik ve Trigonometrik Tablolar Üzerine” kitabının kapağı

Joseph Marie Jacquard: Dokuma tezgâhından programlama mantığına

19. yüzyıl başında Lyonlu mucit Joseph Marie Jacquard, Basile Bouchon’un delikli kâğıt şeridi, Jean Falcon’un bu şeritleri birbirine bağlı kartlara dönüştürme fikri ve Jacques de Vaucanson’un geliştirdiği gelişmiş mekanik aksam gibi bir dizi yeniliği sentezleyerek delikli kartlarla çalışan bir tezgâh tasarladı.[18] Jacquard’ın devrimci atılımı, zanaatkârın kuşaklar boyu aktarılan ustalığını ve karmaşık desen bilgisini, makinenin kendisinden (donanım) tamamen ayrılabilen, taşınabilir ve depolanabilir delikli kartlardan oluşan bir tür “yazılıma” dönüştürmesiydi. Bu, emeğin zihinsel ve kavramsal boyutunun (tasarım), fiziksel icrasından (dokuma) sistematik olarak ayrıştırılması anlamına geliyordu. Böylece ustalık, bireye özgü bir yetenek olmaktan çıkıp, sermayenin sahip olduğu ve denetlediği kodlanabilir bir bilgiye dönüştürüldü.[19]

*Jacquard Dokuma Tezgâhı (solda) ve tezgâhın delikli kartları (sağda)

Tezgâhın çalışma prensibi, ikili bir mantığı karmaşık bir mekanik sistemle birleştiriyordu. Birbirine bağlı delikli kartlardan oluşan bir zincir, tezgâhın üst kısmındaki bir mekanizmadan geçerken her kart, desenin bir sırasına karşılık geliyordu. Bir dizi iğne kartın yüzeyine baskı yapardı: Kartta bir delik varsa, iğne delikten geçer ve ilgili çözgü ipliğini kaldıracak olan kancayı aktif hale getirirdi. Eğer delik yoksa, iğne geri itilir ve kanca pasif kalırdı. Bu basit delik/delik yok (1/0) mantığı, hangi ipliklerin kaldırılıp hangilerinin indirileceğini belirleyerek, insan hatasından bağımsız, sonsuz bir tekrarla karmaşık desenlerin dokunmasını sağlıyordu.[20]

*Joseph Marie Jacquard’ın 24.000 delikli kart kullanılarak Jacquard tezgâhı ile yapılmış portresi

Ancak bu teknik devrimin Lyon’daki yankıları, sermaye ile emek arasında şiddetli bir mücadelenin fitilini ateşleyen unsurlardan oldu. Jacquard sistemi, üretimin denetimini ve kârını tüccar-imalatçılara (fabricants) kaydırırken, geleneksel atölye sahibi usta dokumacıların (Canut’lar) ekonomik özerkliğini ve sosyal statüsünü tehdit ediyordu.[21] Canut’ların, ürettikleri kumaşlar için adil bir taban fiyatı talebiyle başlattıkları mücadele, 1831 ve 1834’te büyük grev ve ayaklanmalara dönüştü. Robert Bezucha’nın belirttiği gibi, bu isyanlar yalnızca bir ücret anlaşmazlığı değil, aynı zamanda yeni endüstriyel düzene, vasıfsızlaşmaya ve proleterleşmeye karşı bir direnişti.[22] Tezgâh, bu mücadelenin tam merkezinde yer alıyordu; o, sadece bir üretim aracı değil, aynı zamanda emeğin pazarlık gücünü kıran ve sermayenin denetimini pekiştiren güçlü bir siyasi silahtı.

Charles Babbage: Zihin emeğinin otomasyonu ve “Babbage İlkesi”

Sanayi Devrimi’nin fabrika zemininde kol gücü gitgide makineleşip ve “self-acting mule” gibi makineler “ölü emeğin” canlı emek üzerindeki denetimini kurarken, Charles Babbage (1791-1871) dikkatini doğrudan zihin emeğinin otomasyonuna çevirdi. On the Economy of Machinery and Manufactures (Makine ve Manifaktür Ekonomisi Üzerine) adlı eserinde, Manchester atölyelerinde gözlemlediği iş akışlarını ve Gaspard de Prony’nin “insan bilgisayarlar”ıyla hayata geçirdiği zihinsel işbölümü pratiğini bir araya getirerek analiz etti.[23] Babbage, Adam Smith’in işbölümü prensibini, zihin emeğinin de en ince ayrıntısına kadar parçalanıp nihayetinde bir makineye devredilebileceği teorik sonucuna taşıdı. Onun daha sonra “Babbage İlkesi” olarak anılacak olan formülü, bu rasyonelleştirme ve denetim arzusunu açıkça ortaya koyuyordu: Bir işi en ucuza mal etmenin yolu, o işi oluşturan becerileri ayrıştırmak ve her bir parça için yalnızca o işe yetecek asgari düzeyde beceriye sahip, dolayısıyla en düşük ücrete tâbi bir işçi çalıştırmaktı. Bu sayede maliyetler düşerken, sermayenin hem üretim süreci hem de emek üzerindeki denetimi katlanarak artacaktı.[24][25]

Babbage’ın bu ilkeyi hayata geçirme yönündeki ilk somut adımı Fark Motoru oldu. 14 Haziran 1822’de Kraliyet Astronomi Derneği’ne sunduğu bildiride, insan hatasına son derece açık olan ve Prony’nin projesinde olduğu gibi muazzam bir insan emeği gerektiren logaritma ve denizcilik tablolarının hazırlanmasını, “farklar yöntemi” ile tamamen otomatik olarak hesaplayacak bir makine tasarladığını duyurdu.[26] Bu, Prony’nin “insan bilgisayarlar”ının gerçekleştirdiği bölümlenmiş zihin emeğini, buhar gücüyle çalışan pirinç ve çelik dişlilere devrederek hem hızı artırmayı hem de insan faktöründen kaynaklanan hataları ve keyfiliği ortadan kaldırarak hesaplama süreci üzerinde tam bir mekanik denetim kurmayı hedefleyen bir girişimdi. Britanya Hâzinesi’nden aldığı destekle Charles Babbage, Fark Motoru (Difference Engine No. 1) adını verdiği ilk tasarım için neredeyse 24.000 parçadan oluşacak, at arabası büyüklüğünde ve yaklaşık 15 ton ağırlığında bir makine tasarladı. Ancak yirmi yıllık zorlu imalat sürecinde harcama 17.000 sterlini aştı; hükümet, projenin kontrolden çıkan maliyetini gerekçe göstererek 1842’de ödeneği kesti ve proje yarım kaldı.[27][28][29]

*(Solda) Fark Motoru (Difference Engine No. 1). Fark Motoru’nun gösterilen kısmı 1832’de Babbage’ın mühendisi Joseph Clement tarafından bir araya getirildi. Bu kısım, yaklaşık 2.000 parçadan oluşuyordu.[30] *(Sağda) Charles Babbage tarafından 1847-1849 yılları arasında tasarlanan ve Science Museum tarafından 1991’de inşa edilen Fark Motoru (Difference Engine No. 2).[31]

Fark Motoru projesi sekteye uğrasa da Babbage, 1837’de taslağını yayımladığı Analitik Motor ile tasarısını çok daha ileri bir boyuta taşıdı. Bu yeni makine, Jacquard tezgâhının delikli kartlarla karmaşık desenleri programladığı gibi, farklı türde delikli kartlar aracılığıyla yönlendirilebilecek ve her türlü genel amaçlı hesaplamayı yürütebilecekti.[32] “Değirmen” (Mill) adını verdiği merkezi işlem birimi, dört temel aritmetik işlemi ve karekök gibi fonksiyonları mekanik olarak gerçekleştirecek; “Depo” (Store) ise 1.000 adet 50 basamaklı sayıyı hafızasında tutabilecekti.[33][34] Babbage’ın tasarımı, günümüz bilgisayarlarındaki yazılım ve veri ayrımının dikkate değer bir erken formuydu: İşlem kartları makineye ne yapacağını söyleyen komutları (yazılım), sayı kartları ise işlenecek verileri (veri) taşıyacaktı. Analitik Motor’un tam ölçekli bir modeli hiçbir zaman tamamlanamasa da, oğlu Henry Prevost Babbage 1910’da “değirmen” birimini kısmen çalıştırmayı başardı.[35]

*Charles Babbage’ın Analitik Motor çizimi. Soldaki büyük dairesel tekerleklerin etrafına dizilmiş yapı Değirmen (işlem birimi), çizimin sağına doğru uzanan kısım ise Bellek’tir.

Teknolojinin bu yönde evriminde, Babbage’ın emek-sermaye çelişkisine ve işbölümünün idaresine dair kapitalist gözlemlerinin merkezi bir payı vardı. Doğrudan kendi sözlerini alıntılarsak: “Makinelerin en büyük faydalarından biri, insan emeğinin dikkatsizliği, tembelliği ya da sahtekârlığına karşı sağladığı denetimdir.”[36] Otomasyon böylece yalnızca verimliliği artıran bir araç değil, aynı zamanda emek üzerinde tartışılmaz bir denetim kurarak itaati de tesis eden bir mekanizmaya dönüşüyordu. Bu bakış açısı, 20. yüzyılın eleştirel teknoloji tarihçileri tarafından da takip edildi. Nitekim Matteo Pasquinelli, Fark Motoru gibi buluşları yalnızca bir hesaplama aygıtı olarak değil, aynı zamanda “patronun gözü” olarak ele alır; makinenin, üretim sürecini sayılara indirgerken işçiyi de kolayca yönetilebilir bir gövdeye dönüştürdüğünü savunur.[37]

*Analitik Motor ve baskı mekanizmasının değirmeninin bir kısmı.

Babbage’ın Analitik Motoru’na “ruh” katan ve onun salt matematiksel hesaplamanın ötesindeki potansiyelini -yani makineleşmiş bir genel amaçlı işlem imkânını- ilk fark eden kişi Ada Lovelace oldu. Lovelace, İtalyan mühendis Luigi Menabrea’nın Analitik Motor hakkındaki Fransızca makalesini 1843’te İngilizceye çevirirken, orijinal metni gölgede bırakacak kadar kapsamlı sekiz ek not (A-G) kaleme aldı. Bu notlardan en ünlüsü olan “Not G”, makinenin nasıl Bernoulli sayıları üreteceğini adım adım gösteren bir algoritma şeması ile bugün “ilk bilgisayar programı” kabul edilir.[38] Lovelace bu notlarda, Analitik Motor’un “Depo” (bellek) ile “Değirmen” (işlem birimi) arasında veri akışını tablo biçiminde izleyerek, programın (talimat kartları) veriden ayrı tutulması gerektiğini açıkça vurguladı; böylece modern bilgisayarlardaki komut-veri ayrımı ilkesini neredeyse bir asır önceden teorize etti.[39]

*Lovelace’ın Analitik Motoru kullanarak Bernoulli sayılarını hesaplama yöntemine ilişkin Not G’den alınan tablo.

Lovelace makinenin yalnızca sayılarla değil, sembollerle de işlem yapabileceğini düşünüyordu. Analizi, makinenin potansiyelini aritmetiğin ötesine taşıyordu: “Motor, eğer karşılıklı temel ilişkileri soyut işlem biliminin kurallarıyla ifade edilebilen nesneler bulunursa, sayıların dışındaki şeyler üzerinde de işlem yapabilir,” diye yazıyordu.[40] Lovelace, makinenin bu sembolik kapasitesini göstermek için, “Not A”da bunun müzikal bir örneğini vererek, “… armoni ve müzik kompozisyonu bilimindeki perdeli seslerin temel ilişkilerinin bu tür bir ifadeye ve uyarlamaya elverişli olduğunu varsayarsak, motor her türlü karmaşıklık ve uzunlukta özenli ve bilimsel müzik parçaları besteleyebilir,” fikrini öne sürüyordu.[41]

Lovelace, makinenin yeteneklerini evrensel görmekle birlikte, yaratıcılık konusunda temkinliydi: “Analitik Motor’un özgün bir şey yaratma gibi bir iddiası yoktur. O, yalnızca ona nasıl emredeceğimizi bildiğimiz şeyleri yapabilir. Analizi takip edebilir; ancak herhangi bir analitik ilişkiyi veya gerçeği öngörme gücüne sahip değildir,” sözleri sonradan “Lovelace İtirazı” diye anılacak tartışmanın temelini attı.[42] Bu ikili yaklaşım -bir yanda evrensel sembolik işleme kavrayışı, öte yanda makine özgünlüğüne dair kuşku- hem modern programlamanın hem de yapay zekâ tartışmalarının başlangıç noktalarından biri kabul edilir.

Bahsettiğimiz Makine Çağı boyunca sermayenin kolektif bilgi ve ustalığı makinelere aktararak kurmaya çalıştığı denetim, karşısında kendi siyasi ve entelektüel araçlarını yaratmaya çalışan bir işçi sınıfı direnişi buldu. Serimizin bir sonraki bölümüne, bu karşı-hareketin en kitlesel ifadesi olan Çartist harekete ve onların sermayenin denetimine karşı kendi bilgi ve siyasetlerini üretme mücadelesine odaklanarak başlayacağız.

Dipnotlar:

[1] “Hesaplamanın toplumsal tarihi: Sümer’den Roma’ya”, “Hesaplamanın toplumsal tarihi: Çin’den İslam dünyasına”, “Hesaplamanın toplumsal tarihi: Rönesans’tan kapitalist işbölümüne”.

[2] Computer Timeline, “Jacques de Vaucanson”. 

[3] “Crompton’s spinning mule”.

[4] “The British Textile Industry”. 

[5] “Spinning mule”. 

[6] Özgür Narin, “Yapay Zeka ve Emek: Bir Toplumsal Tarih”, Elektrik Mühendisliği Dergisi, Mayıs 2025.

[7] Karl Marx, Kapital 1. Cilt, çev. Mehmet Selik, Nail Satlıgan, Yordam, 2011, s. 416.

[8] A.g.e., s. 417.

[9] “Richard Roberts Invents the Cast Iron Loom & the Self-Acting Spinning Mule”.

[10] “The British Textile Industry”.

[11] “Richard Roberts, the Inventor”. 

[12] Mary Freifeld, “Technological Change and the ‘Self-Acting’ Mule: A Study of Skill and the Sexual Division of Labour”, Social History, 11. Cilt, 3. Sayı (Ekim, 1986), s. 319-343. 

[13] Nick Dyer-Witheford, Cyber-proletariat: Global Labour in the Digital Vortex, Pluto Press, 2015, s. 25.

[14] Fransız Burjuva Devrimi sonrasındaki dönem sadece yeni metrik sistemlerle birlikte anılmamalı ve sınıfsal özü gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin 1791’de çıkarılan Le Chapelier yasası ile işçilerin dernekler kurarak örgütlenmesi ve zanaatkârlar ile işçilerin ortak toplantıları yapmalarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bkz. Michel Beaud, Kapitalizmin Tarihi, 1500-2010, çev. Fikret Başkaya, Yordam, 2021.

[15] Lorraine Daston, “Calculation and the Division of Labor, 1750-1950”, Bulletin of the German Historical Institute 62 (Bahar 2018).

[16] Matteo Pasquinelli, The Eye of The Master, Verso (Türkçesi: Patronun Gözü -Yapay Zekânın Sosyal Tarihi, çev. Elçin Gen, Metis, 2025).

[17] Denis Roegel, “The great logarithmic and trigonometric tables of the French Cadastre: a preliminary investigation”

[18] Türkçede “jakarlı tezgâh” olarak geçen dokuma tezgâhı adını Joseph Marie Jacquard’ın dokuma tezgâhından almaktadır.

[19] Bu süreç, Harry Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermaye kitabında analiz ettiği, zanaatkârın bilgisini ve kontrolünü elinden alan “vasıfsızlaş(tır)ma” (deskilling) dinamiğinin tarihsel bir örneğidir diyebiliriz.

[20] Science and Industry Museum. “Programming Patterns: The Story Of The Jacquard Loom”. 

[21] Robert J. Bezucha, The Lyon Uprising of 1834: Social and Political Conflict in the Early July Monarchy (1974), s. 12-25. Bezucha, bu bölümde Lyon’daki ipek endüstrisinin yapısını ve tüccarlar ile usta dokumacıların (Canut’lar) arasındaki gerilim dolu ilişkiyi detaylandırır.

[22] A.g.e., s. vii, 123-128. Bezucha, kitabın önsözünde Canut’ların proleterleşmeye direnişini ana tema olarak belirtir. Belirtilen sayfa aralığı ise özellikle 1834’teki genel grev ve çatışmaları kapsamaktadır.

[23] Charles Babbage, On the Economy of Machinery and Manufactures, 1832.

[24] A.g.e., Babbage bu ilkeyi kitabının 18. (İşbölümü Üzerine) ve 19. bölümlerinde (Zihin Emeğinin İşbölümü Üzerine) detaylı bir biçimde anlatır.

[25] Matteo Pasquinelli, “On the origins of Marx’s general intellect”, Radical Philosophy 206, Kış 2019, s. 43-56.

[26] Charles Babbage, “Observations on the application of machinery to the computation of mathematical tables” (1822). Memoirs of the Astronomical Society of London, 1. Cilt, s.1.

[27] “Charles Babbage’s Difference Engine”.

[28] Aleta George, “Booting Up a Computer Pioneer’s 200-Year-Old Design”, Smithsonian magazine

[29] Babbage 1847-49’da projeyi sadeleştirerek Fark Motoru’nun ikinci sürümünün (Difference Engine No. 2) planlarını çizdi; bu sürüm, ilk motordaki parça sayısının yalnızca üçte birine ihtiyaç duyuyordu ve pratiğe daha uygundu. Görselde de belirtilen bu tasarım, 1991’de Science Museum mühendislerince hayata geçirildi; yaklaşık 5 tonluk bu rekonstrüksiyon, 31 basamak hassasiyetle polinom hesaplayabiliyordu. Bkz. “Charles Babbage’s Difference Engine” ve “Steampunk Unboxing: Difference Engine Arrives in Silicon Valley”.

[30] “Difference Engine No. 1”.   

[31] “Babbage’s Difference Engine No 2, 2002”. 

[32] “Analytical Engine”. 

[33] A.g.y.

[34] “The Analytical Engine”. 

[35] “Henry Prevost Babbage”. 

[36] Charles Babbage, On the Economy of Machinery and Manufactures, 1832 (Cambdridge University Press, 2009, s. 39).

[37] A.g.e. Pasquinelli, bu kitabında yapay zekânın köklerini yalnızca bilgisayar bilimine değil, aynı zamanda emek yönetimi, lojistik ve endüstriyel otomasyon gibi kontrol sistemlerinin tarihine dayandırır. Bu çerçevede, Charles Babbage’ın Fark Motoru’nu, sadece karmaşık hesaplamaları otomatikleştiren bir aygıt olarak görmez. Ona göre motor, aynı zamanda, karmaşık bir süreci (örneğin üretimi veya devlet yönetimini) soyut, ölçülebilir ve hatasız sayılara indirgeyerek yönetmeyi amaçlayan yeni bir rasyonel bakış açısının, yani “patronun gözü” optik bir aracıdır.

[38] “How Ada Lovelace’s notes on the Analytical Engine created the first computer program”. 

[39] A.g.y.

[40] Luigi Federico Menabrea, Sketch of the Analytical Engine Invented by Charles Babbage, Ada Lovelace’ın bahsi geçen notlarından “Not A”, s. 21.

[41] A.g.e., s. 21.

[42] A.g.e., s. 49.

(DS/VC)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir