İşbölümü, Genel Zekâ ve Denetim: Makine Çağı (2)

İşbölümü, Genel Zekâ ve Denetim: Makine Çağı (2)

Luddistlerin daha doğrudan eylemlerinin yanı sıra, yeni kurulan zanaatçı birlikleri (sendikaları) bu bilgi ve otonomi mücadelesini daha kurumsal bir zemine taşıdı. Bu birliklerin temel amacı, “mesleğin sırlarını” korumak ve emek piyasasını kontrol altında tutmaktı.[6] Bunu yapmanın en etkili yolu, çıraklık sistemi üzerinde sıkı bir denetim kurmaktı. Belirli bir hizmet süresi (genellikle yedi yıl) ve usta başına düşen çırak sayısına getirilen kısıtlamalar gibi kurallar, mesleğe girişi kontrol ederek hem işin kalitesini hem de vasıflı işçinin pazarlık gücünü korumayı amaçlıyordu.[7] Bu, sermayenin emeği kolayca değiştirilebilir, vasıfsız birimlere bölme çabasına karşı, bilginin kolektif mülkiyetini savunma mücadelesiydi.

Otodidakt Gelenek ve Radikal Bilginin Yükselişi

Zanaatkârların atölyelerdeki savunmacı mücadelesine karşılık, fabrikaların ve şehirlerin yeni proletaryası farklı bir mücadele alanı açıyordu: siyasi bilinçlenme amacıyla kendi kendini eğitme, yani otodidaktizm. Bu, yalnızca bireysel bir aydınlanma çabası değil, aynı zamanda siyasi bir yeniden silahlanma projesiydi.[8] Bu yeni mücadelenin temelini ise, orta sınıf reformcuların Mekanik Enstitüleri (Mechanics’ Institutes) ve Faydalı Bilginin Yayılması Cemiyeti (Society for the Diffusion of Useful Knowledge) gibi kurumlarla yaymaya çalıştığı denetimli bilgi modelinin bilinçli olarak reddedilmesi oluşturuyordu.

1820’lerde George Birkbeck gibi aydınların öncülüğünde kurulan Mekanik Enstitüleri, işçilere temel bilimler, matematik ve mekanik öğretmeyi amaçlıyordu. Sözümona amaç, işçilerin teknik becerilerini artırmaktı. Ancak bu kurumlar, siyasi tartışmaları kesinlikle yasaklıyor ve ders programlarını sanayinin ihtiyaçlarına göre şekillendiriyordu.[9] Benzer şekilde, Lord Brougham gibi Whig Partisi siyasetçilerinin kurduğu Faydalı Bilginin Yayılması Cemiyeti de Penny Magazine gibi ucuz yayınlar aracılığıyla işçi sınıfına “faydalı bilgi” sunuyordu. Bu “faydalı bilgi”; genellikle egzotik hayvanlar (armadillo gibi), “uzak coğrafyalar”, basit fizik kanunları, ahlaki hikâyeler ve politik ekonominin işçileri mevcut düzene ikna etmeye yönelik versiyonlarından oluşuyordu. Özellikle Malthusçu nüfus teorisi, yoksulluğun sermayeden değil, işçilerin kendi “ahlaki zaaflarından” ve “kontrolsüz üremelerinden” kaynaklandığını ima ederek sıkça işleniyordu.[10] İşçiler için bu kurumlar, kendilerini daha uysal, itaatkâr ve verimli işçiler yapmayı hedefleyen bir toplumsal denetim projesinden başka bir şey değildi. Onların aradığı, bu bilgiye karşı, içinde bulundukları sömürü düzenini anlamalarını ve ona karşı mücadele etmelerini sağlayacak olan “gerçekten faydalı bilgi” idi.[11]

Bu arayış, dönemin işçi sınıfı otobiyografilerinde canlı bir şekilde yankılanır. Çartist lider William Lovett, “ekmek, bilgi ve özgürlük arayışını” hayatının merkezine koyarken, bir başka lider Thomas Cooper, yoksulluk içinde kendi kendini eğiterek hareketin en ateşli hatiplerinden biri hâline geldi.[12] Dokumacı Samuel Bamford ise, hükümetin yolsuzluklarını ve ağır vergileri acımasızca eleştiren William Cobbett’in Political Register’ını okumanın, kendi sefaletini anlamlandırmasını ve onu siyasi eyleme yöneltmesini nasıl sağladığını anlatır.[13]

Bu otodidaktların kitaplıkları, radikal düşüncenin bir kanonunu oluşturuyordu. Thomas Paine’in İnsan Hakları, doğal haklar ve temsili demokrasi üzerine yaptığı vurguyla temel bir metin hâline gelmişti. C.F. Volney’in Yıkıntılar’ı ise, din ve devlet eleştirisiyle Çartistlerin “kâğıttan panteonunda” yerini almıştı.[14] Ancak bu temel metinlerin 1830’lar Britanya’sında geniş kitlelere ulaşmasının önünde büyük bir engel vardı: Hükümetin “bilgi üzerindeki vergiler” olarak bilinen damga pulu vergisi. Bu vergi, gazetelerin fiyatını yapay olarak yüksek tutarak radikal fikirlerin işçi sınıfına yayılmasını engellemeyi amaçlıyordu. İşte bu baskıya karşı tarihe “Damgasızlar Savaşı” olarak geçen, kitlesel bir sivil itaatsizlik hareketi başladı. Henry Hetherington gibi cesur yayıncıların öncülük ettiği The Poor Man’s Guardian (Yoksulun Koruyucusu) gibi yasadışı gazeteler, bu yasaya meydan okuyarak damgasız basıldı. Sadece bir peniye satılan bu yayınlar, yüzlerce yayıncı ve satıcının hapis riskini göze aldığı bir mücadeleyle on binlerce okura ulaştı. Bu mücadele, radikal düşüncelerin yayılması için hayati bir kanal açarak, ilerleyen yıllarda kitlesel bir halk hareketine dönüşecek olan Çartizmin entelektüel altyapısını hazırladı.

Radikal metinlerin on binlerce insana ulaşması, mücadelenin yalnızca ilk adımıydı. Asıl mesele, bu fikirleri yorumlamak, tartışmak ve kolektif bir siyasi eyleme dönüştürmekti. Bu nedenle öğrenme, nadiren tek başına yapılan bir eylemdi; işçiler, kendi kontrol ettikleri mekânlarda ortak bir öğrenme süreci inşa ettiler. Christopher Radcliffe’in belirttiği gibi, bu sürecin kalbinde yer alan Karşılıklı Gelişim Dernekleri (Mutual Improvement Societies), orta sınıfın tepeden inmeci hayırseverliğiyle kurulan Mekanik Enstitüleri’nin aksine, “işçiler tarafından, işçiler için” yaratılmış kurumlardı. Bu dernekler, yöneticilerini seçimle belirleyen ve kendi kurallarını oylayan yapılarıyla kendi başlarına birer demokrasi okulu işlevi görüyordu. Üyeler burada sadece hitabet ve münazara gibi beceriler kazanmıyor, aynı zamanda Thomas Paine’in siyasi teorisinden din eleştirisine kadar uzanan konularda hararetli tartışmalar yürüterek siyasi mücadele için donanım kazanıyorlardı.[15]

Bu kolektif entelektüel uyanış, kadınların öncülük ettiği özgün örgütlenme biçimleriyle daha da zenginleşti. Kendi kurdukları Kadın Çartist Dernekleri aracılığıyla, siyasetin erkeklere özgü dünyasına kendi koşullarıyla dahil oldular. Bu örgütlenmelerin en kalıcı miraslarından biri, devlet ve kilise eğitimine bir alternatif olarak, çocuklara radikal ve seküler bir müfredat sunan Çartist Pazar Okulları oldu. Ancak rolleri eğitimle sınırlı değildi; hareketin ekonomik can damarı olan boykotları ve bağış toplanan sosyal etkinlikleri de onlar organize ediyordu. Siyasi eylemliliklerini, sanayi kapitalizminin yol açtığı yoksulluk nedeniyle ailelerini ve topluluklarını koruma görevlerini yerine getiremedikleri tezi üzerine kurarak meşrulaştırdılar. Onlar için oy hakkı, sadece soyut bir siyasi talep değil, aynı zamanda “evlerine ekmek götürmenin” bir aracıydı.[16][17]

Çartizm: Siyasi ve Kültürel Bir Sentez

1838’de Halkın Beyannamesi’nin (People’s Charter) yayımlanmasıyla ortaya çıkan Çartist hareket, tüm bu farklı direniş ve bilgi arayışı geleneklerinin birleşip ulusal bir siyasi güce dönüştüğü bir zirve noktası oldu. Hareket, zanaatkârın otonomi ve onur talebini, otodidaktın siyasi bilgi açlığını ve alternatif kurumlar yaratma arzusunu tek bir potada eritti.[18]

Bu ulusal hareketin inşasında en kritik rolü, Feargus O’Connor’ın gazetesi The Northern Star oynadı. 1840’larda 50.000’i aşan tirajıyla hareketin temel yayın organıydı ve ülkenin dört bir yanındaki Çartist toplantılarını haberleştirerek dağınık grupları birbirine bağlıyordu.[19] Gazete okur mektuplarına, şiirlere ve tartışmalara yer vererek işçi sınıfının kendi sesini duyurduğu bir kamusal alan yarattı ve mitingleri, dilekçeleri ve O’Connor’ın sanayi işçilerini küçük toprak sahibi çiftçilere dönüştürerek onlara ekonomik bağımsızlık ve oy hakkı kazandırmayı vadeden ütopik “Toprak Planı” gibi kampanyaları organize eden bir araç haline geldi. Gazetenin birahanelerde ve atölyelerde yüksek sesle okunması gibi pratikler, okuma yazma bilmeyenleri bile siyasi tartışmanın içine çekerek bireysel şikâyetleri kolektif bir bilince dönüştürdü.[20]

Çartizm, kendi kültürel dünyasını da yarattı. Hareketin şairleri ve şarkı yazarları, mücadelelerini ve umutlarını dile getiren eserler ürettiler. Ernest Jones’un “Aşağıdakilerin Şarkısı” (Song of the Low) gibi şiirleri, sınıf sömürüsünün acı ironisini dile getiriyordu: “Biz ekiyoruz ve biçiyoruz, o kadar aşağıdayız ki… Ekmeği yetiştirmek için çok aşağı değiliz / Ama ekmeği yemek için çok aşağıyız”.[21] Thomas Cooper gibi hapisteki liderler, Wat Tyler ve William Tell gibi tarihi figürleri yücelten ve mücadelelerine tarihsel bir meşruiyet kazandıran marşlar yazdılar.[22] Çartistler, taleplerini meşrulaştırmak için tarihi de kullandılar. “Norman Boyunduruğu” miti aracılığıyla, Norman istilasıyla yok edilen eski bir Anglo-Sakson özgürlükler çağına gönderme yaparak kendilerini tehlikeli devrimciler olarak değil, kayıp haklarını geri isteyen vatanseverler olarak konumlandırdılar.[23] Aynı zamanda, Amerikan ve Fransız Devrimleri’ni, halk egemenliğinin ve demokratik hakların başarılı örnekleri olarak sıkça referans gösterdiler.

1848 ve Hareketin Mirası

1848 baharında Fransa’da Kral Louis-Philippe’i deviren Şubat Devrimi’nin haberi Britanya’ya ulaştığında, Avrupa’yı saran devrim dalgası Çartist harekete son bir ivme kazandırdı. Kıtadan gelen haberlerle umutlanan Çartistler, üçüncü ve son büyük dilekçelerini parlamentoya sunmak için Kennington Common’da kitlesel bir gösteri düzenlediler. Ancak, Britanya’da beklenen devrim gerçekleşmedi. Hükümetin on binlerce asker ve özel polis ile aldığı ezici önlemler, 1832 Reform Yasası’nın orta sınıfı sisteme entegre ederek yarattığı reformist siyasi kültür ve hareket içindeki William Lovett gibi liderlerin savunduğu “ahlaki güç” (eğitim ve barışçıl ajitasyon) ile Feargus O’Connor ve Ernest Jones gibi isimlerle anılan “fiziksel güç” (genel grev ve ayaklanma tehdidi) yanlıları arasındaki bölünmeler, devrimci bir kopuşu engelledi.[24]

Dilekçenin bir kez daha reddedilmesi ve ardından gelen tutuklamalar, hareketin ulusal bir güç olarak sonunu getirdi. Ancak Çartizmin mirası, başarısızlığının çok ötesine uzanır. Hareket, Britanya’da kalıcı bir işçi sınıfı siyasi bilinci ve örgütlenme geleneği yarattı.[25] Sendikal hareketin ve nihayetinde işçi sınıfının diğer örgütlerinin kuruluşuna giden yolu döşedi. En önemlisi, Çartizm, bilginin, kültürün ve siyasetin denetiminin yalnızca seçkinlere ait olmadığını, sıradan insanların da kendi kolektif zekâlarını inşa edip kendi geleceklerini şekillendirebileceklerini gösterdi. 19. yüzyılda sorulan bu temel soru, günümüzün “dijital çağında”, yapay zekânın ve otomasyonun yükselişiyle yeni bir ehemmiyet kazanıyor: Toplumun kolektif zekâsı, bir avuç şirketin kâr ve denetim aracına mı dönüşecek, yoksa herkesin erişebileceği ve şekillendirebileceği demokratik bir müşterek mi olacak? Çartistlerin bilginin denetimine karşı başlattığı mücadele bugün farklı biçimlerde sürüyor.

[1] E. P. Thompson, The Making of the English Working Class, Penguin Books, 1991.

[2] A.g.e.

[3] Eric Hobsbawm, “The Machine Breakers,” Labouring Men: Studies in the History of Labour içinde, Weidenfeld & Nicolson, 1964.

[4] 1810’lu yıllarda Luddist direnişin kanla bastırılması, işçi sınıfının mücadelesini sona erdirmeyecek, aksine işçi sınıfını ilerleyen yıllarda bu savunma pozisyonundan sendikalar ve kooperatifler gibi yeni ve kalıcı örgütlenme biçimlerinin inşa etmeye yöneltecekti.

[5] Luddistlere karşı geliştirilen ve makine kırmayı idamlık suç haline getiren “Frame Breaking Act”e karşı en güçlü itirazlardan biri, 27 Şubat 1812’de Lordlar Kamarası’nda ilk konuşmasını yapan Şair Lord Byron’dan gelmiştir. Byron, işçilerin sefaletine dikkat çekerek çözümün idam değil, daha fazla merhamet ve ekonomik reform olması gerektiğini savunmuştur. Tarihin en çarpıcı ironilerinden biri olarak, Lord Byron’ın kızı Ada Lovelace, bir önceki yazıda da değindiğimiz üzere, yıllar sonra Charles Babbage’ın Analitik Motoru üzerine yaptığı çalışmalarla “ilk bilgisayar programcısı” olarak tarihe geçecekti. Böylece baba, sanayi devriminin ilk makinelerine karşı çıkanları savunurken, kızı da modern bilgisayar çağını başlatacak olan makinenin ilk “yazılımını” tasarlamış olacaktı.

https://www.adamsmith.org/blog/lord-byron-defended-the-luddites

https://historyofinformation.com/detail.php?id=4654

[6] Sidney Webb ve Beatrice Webb, The History of Trade Unionism, Longmans, Green & Co., 1894

[7] A.g.e., s. 60-64.

[8] Jonathan Rose, The Intellectual Life of the British Working Classes, Yale University Press, 2001.

[9] A.g.e.

[10] Bob Nicholson, “The Penny Magazine: A Truly Useful Read?”, Victorian Periodicals Review, Cilt 46, Sayı 2, 2013, s. 223-247.

[11] Friedrich Engels, Condition of the Working Class in England, 1845 (Türkçesi: İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, 1997).

[12] William Lovett, Life and Struggles of William Lovett in His Pursuit of Bread, Knowledge, and Freedom, 1876.

[13] Samuel Bamford, Passages in the Life of a Radical, 1844.

[14] Dorothy Thompson, The Chartists: Popular Politics in the Industrial Revolution, Pantheon Books, 1984, s. 25-28.

[15] Christopher Radcliffe, “Mutual improvement societies and the forging of working‐class political consciousness in nineteenth‐century England”, International Journal of Lifelong Education, 16:2, 1997, s. 141-155.

[16] A.g.e.

[17] Jutta Schwarzkopf, “Chartist Women in Public Politics”, Women in the Chartist Movement. Studies in Gender History içinde. Palgrave Macmillan, 1991.

[18] Malcolm Chase, Chartism: A New History, Manchester University Press, 2007, s. 1-5.

[19] “The Northern Star,” Chartist Ancestors. https://www.chartistancestors.co.uk/northern-star-the-paper-that-made-chartism/

[20] James Epstein, “Feargus O’Connor and the Northern Star,” International Review of Social History, Cilt 21, Sayı 1, 1976.

[21] Mike Sanders, “The Song Of The Low: The Chartist Ernest Jones Advises The Labour Party”. https://www.culturematters.org.uk/the-song-of-the-low-the-chartist-ernest-jones-advises-the-labour-party/

[22] Mike Sanders, The Poetry of Chartism: Aesthetics, Politics, History, Cambridge University Press, 2009.

[23] Christopher Hill, “The Norman Yoke,” Puritanism and Revolution içinde, 1958.

[24]  “What was Chartism?”, The National Archives ve “The Chartist movement”. UK Parliament Website.

[25] A.g.e. Thompson, Çartizmin görünürdeki başarısızlığına rağmen Britanya’da silinmez bir sınıf bilinci mirası bıraktığı sonucuna varır.

(DS/Mİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir