Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Cixse (Ağaçlı) kırsal mahallesinde, yerleşim yerlerine yalnızca 48 metre uzaklıktaki mera alanına kurulmak istenen Güneş Enerji Santrali (GES) projesi, 4 Mayıs’ta düzenlenen basın açıklamasıyla protesto edildi.
VBZ İnşaat ve Ticaret Limited Şirketi tarafından hayata geçirilmek istenen ve toplam maliyeti 175 milyon TL olan proje kapsamında, köy merasına 40 bin güneş paneli yerleştirilmesi planlanıyor.
Halk ve Diyarbakır Barosu, projeye karşı dava açtı.
Proje tamamlandığında hem köylülerin temel geçim kaynağı olan hayvancılık büyük ölçüde sona erecek hem de ibadet yerlerini de kapsayan yaşam alanları yok olacak.
Kulp Belediye Eş Başkanı Murat İpek ile projeyi ve projenin doğa ile yurttaşlar üzerindeki etkilerini konuştuk.
Dicle Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi mezunu olan İpek, bölgede özellikle hayvancılık faaliyetlerinin büyük zarar göreceğini vurgulayarak, projenin zorunlu göçleri beraberinde getireceğini söyledi.
Diyarbakır Kulp’ta GES protestosu

“Halkın yaşamla bütünleştiği bir yer”
İpek, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İnsanların yaşadığı alanlara bu kadar yakın bir projenin, halkın onayı alınmadan, sadece sermayenin çıkarları doğrultusunda yapılması halkta büyük bir tepkiye neden oldu. Çünkü onlar için burası sadece yaşadıkları bir yer değil; doğayla bütünleştikleri, nefes aldıkları, aynı zamanda hayvancılık yaparak geçim sağladıkları bir alan.
“Konumu itibarıyla köyün önünü tamamen kapatan proje, hem maddi hem de manevi olarak halka zarar veriyor. İnsanların doğayla kurdukları ilişkiyi ve tarımsal faaliyetlerini, hayvanlarını otlattıkları alanlara geçişlerini engelliyor. Bu da halkın doğadan tamamen kopması anlamına geliyor. 4 Mayıs’ta yapılan ve bizim de katıldığımız basın açıklamasında anneler, topraktan kopardıkları bir otu göstererek ‘Biz buyuz’ dediler. Hakikati yansıtan da budur. Halkın yaşamla bütünleştiği yer burası; anıları, hayatları, geçmişleri burada.
“Projenin yer aldığı alanın sınırları dahi net değil, öyle bir talandan bahsediyoruz. Diyarbakır Barosu’ndan birkaç veri atıldı bize; Karpuzlu Mahallesi’nden İslamköy’e kadar uzanan büyük bir bölgeyi kapsıyor. Yani bu kadar geniş bir alan tamamen sermayeye peşkeş çekilmiş durumda. Ancak çoğu şey hâlâ belirsiz. Projeyle sadece doğal alanları değil, hayvanların otlatıldığı, insanların geçim sağladığı meraları da ellerinden alıyorlar. Özellikle Buduka Mahallesi için çok ciddi bir tehdit söz konusu.”

“Yaşlılar için bölge, bir arkadaş”
Kulp’ta Cixse GES projesinin yanı sıra baraj, HES ve madencilik faaliyetleriyle su kaynakları ve hafıza mekânlarının yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen İpek, açıklamasına şöyle sonlandırdı:
“Ne yazık ki benzer projelerin başka yerlerde de hayata geçirildiğini görüyoruz. Örneğin yakın bir bölge olan Godernê’de, Silvan Barajı çalışmaları nedeniyle neredeyse tüm bölge yok oldu. Sadece Godernê değil, Zorê Vadisi’nde de yürütülen bir HES projesi var. Proje, Zorê çayını yok edecek.
“Kulp’ta en önemli su kaynaklarına ev sahipliği yapan Hasandin Yaylası civarında 8-9 mahalle bulunuyor ve bu yayladan akan sular diğer mahalleleri de besliyor. Burası da madencilik tehdidi altında. Yayla; hayvancılık ve arıcılık faaliyetlerinin sürdüğü, doğal ürünlerin yetiştiği, ters lalelerin bulunduğu, hafıza barındıran bir alan.

Geliyê Godernê’de ekokırım

“Yaşlılarla konuştuğunuzda bu bölgenin sadece bir yayla değil; bir yaşam alanı, onlar için bir arkadaş ve bir hafıza olduğunu anlatıyorlar. Ziyaretlerini, ibadetlerini gerçekleştirdikleri kutsal alanlar da var. Yakın zamanda yine yaylada, ‘Üs bölgesi açacağız’ diyerek bir yol inşasına başlandı. Kış ortasında, kimsenin fark etmemesi için çok hızlı hareket ettiler. 10 gün içinde çamurlu, dik bir alanda neredeyse yolun tamamını tamamlayıp zirveye kadar çıktılar. Amaç, bu çalışmayı halkın fark etmemesiydi. Biz buna da karşı durduk elbette ve o zaman karşımızda konuşlanan bir kolluk, bana ‘Benim köyümde yapılsa ben de karşı çıkardım,’ dedi.
“Genel bir çerçeve çizmek gerekirse, özellikle Kulp çevresinde doğaya yönelik yoğun bir saldırı söz konusu. Söz konusu tahribat sadece flora ve faunayı değil, rüzgârın yönünü bile etkiliyor. Doğanın bütün dengesini alt üst ediyorlar. Hukuki ve kurumsal denetimlerin ortadan kalktığı bir ülkede, kafa kol ilişkileriyle kararlar alınıyor, geri çekiliyor.
“Ülkenin neredeyse tamamı bir soğan gibi katman katman sökülüyor. Bu doğa talanının sonuçları ileride göçlere neden olacak. 90’lardaki köy boşaltmalarında da benzer süreçleri yaşadık. Tek çaremiz, halkla birlikte örgütlenerek mücadele etmek.” (TY)
.