Onur Yaser Can davasında adalet mücadelesi yeniden başladı

Onur Yaser Can davasında adalet mücadelesi yeniden başladı

“Pişmanlık göstermediler”

Bozma ilamına karşı söz alan Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, istinaf mahkemesinin kararının hem hukuki hem de vicdani olarak kabul edilemez olduğunu söyledi. Onur Yaser Can ve ailesini ölüme götüren olayları detaylı bir şekilde anlattı.

Bu dava basit bir resmi belgeyi bozma davası değil, sanık polislerin keyfi uygulamaları neticesinde henüz 28 yaşında hayata bağlı olan genç bir insanın 20 gün gibi bir süre içinde intihara sürüklenerek hayatını kaybetmesi davasıdır” dedi.

Mahkeme huzurunda dinlenen tanıkların da Onur Yaser Can’ın gözaltına alınmasından intiharına kadarki süreçte yaşadıklarını net bir şekilde ortaya koyduğunu ifade etti.

Ezgi Sevgi Can “Suçun oluşturduğu neticenin ağırlığına rağmen sanıkların yargılama boyunca bir milim bile pişmanlık göstermeden, nasıl adaleti kandırmaya yönelik ifadeler verdikleri de açıktır. Dolayısıyla iyi hal indirimi ile ilgili bu gerekçe de tamamen hukuka aykırı bir bozma sebebidir” diye konuştu.

Sanık polislerin pişmanlık belirtisi göstermediği gibi mağduru suçlama ve kendilerini de bu süreçte mağdur gösterme yoluna gittiklerinden bahseden Can şöyle devam etti:

“Mahkemenizin daha önce resmi belgeyi bozma ve yok etme suçuyla ilgili, suçun işleniş şekli, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen neticenin ağırlığı, sanıkların kastı ve kastın yoğunluğunu dikkate alarak alt sınırdan uzaklaşarak sanıklar hakkında verdiği hüküm kararında direnmesini talep ediyorum.

İstinaf Mahkemesinin iyi hal indirimi ve 205/1 e 2 maddesinin uygulanmasına dair usule yönelik bozma talebine karşı da, mahkemenizin, huzurunuzda ifade vermiş tüm tanık beyanlarını, dosyanın ve olayın bütününü ve yukarıda belirttiğim sanıkların adaleti kandırmaya yönelik, birbiriyle çelişen gerçeğe aykırı beyanlarını, ve suçu kamu görevlisi sıfatıyla işledikleri gerçeğini de dikkate alarak verilen hüküm kararını usulî yönden herhangi bir boşluğa ve tartışmaya yer vermeyecek şekilde gerekçelendirerek yinelemesini talep ederim.

Hatırlatmak isterim bu dava kamuoyu vicdanını derinden yaralayan davalardan biridir, 28 yaşında bir insanın ölümüne ardından annesinin ve babasının ölümüne yani bir ailenin yok olmasına sebep olan bir suç zinciri ve suç örgütü söz konusudur. Bu suçları işleyen sanıklar hakkında iyi hal indirimi uygulamak hiçbir hukuk sistemine de vicdana da sığmaz.”

Yargıtay’daki dosya beklenecek

Ezgi Sevgi Can’dan sonra söz alan müdafii avukatlar ise, sanık polislerin mahkeme salonunda hazır edilmesini ve mahkemenin kararında direnmesini talep etti.

Duruşma savcısı ise 2019’da İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıp Resmî belgede sahtecilik (TCK 204)’ suçundan 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırılan İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları Salih Bahar ile Soner Dündoğdu’dun Yargıtay’daki dosyasının akıbetinin sorulmasını istedi.

Daha sonra sanık avukatlarına söz hakkı verildi. Sanık avukatları müvekkillerine yönelik suçlamaları kabul etmediğini belirterek, mahkeme heyetinden adaletli karar verememesi halinde dosyadan el çekmesi gerektiğini söyledi.

Verilen 5 dakikalık aranın ardından mahkeme ara kararını açıkladı. Buna göre polis memuru Onur Ülker’in savunmasının alınması için talimat yazılmasına, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılayıp mahkum ettiği iki polisle ilgili dosyanın Yargıtay’dan dönüp dönmediğinin sorulmasına hükmetti.

Heyet ayrıca sanıkların duruşma salonuna getirilerek tekrar savunmalarının alınması talebini, dosyaya bir katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddetti.

Davada bir sonraki duruşma 9 Ocak 2026’da saat 10.30’da görülecek.

Ne olmuştu?

Onur Yaser Can… 28 yaşındaki mimardı. 2 Haziran 2010’da İstanbul Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı.

Götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü’nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. ‘Çıkış Doktor Raporu’ işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi.

Salıverilmesinin ertesi günü gözaltına alan polisler telefonla arayarak, tutanaklardaki ‘tarih hatasının düzeltilmesini’ bahane etti ve yeniden emniyete çağırdı. Başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlandı. Bir avukata başvurdu.

İfadesi iki kez alınmış olmasına rağmen polisler gözaltına alınışından üç hafta sonra bir kez daha ifadeye çağırdı. Can, 23 Haziran 2010’da oturduğu evin balkonundan atlayarak intihar etti.

Can, arkadaşlarının ısrarıyla gözaltında neler yaşadığını intiharının öncesinde kaleme almıştı.

“Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” diyordu.

Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan ailesi, bir sonuç alamadı. Savcılık, işkence iddialarına takipsizlik verdi.

Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı.

Annesi Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak yaşamına son verdi.

Baba Mevlüt Can da 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Sevgi Can kaldı.

Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı.

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Can’ın emniyetteki ifade işlemlerine ilişkin imajın (birebir kopya) yer aldığı CD’lerin emniyetten istendiği; ailenin ve avukatlarının ısrarlı talebi sonrası yıllar sonra mahkemeye verilen imaj kaydı kopyalarında daha önce bilirkişi raporunda var olan belgelere artık ulaşılamadığı ortaya çıkmıştı. İncelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın alınan ilk kopyasının ise da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. Bu yargılamanın sonucunda iki polis memuru resmi evrakta sahtecilik ve resmi belgeyi bozma ve yok etme suçlarından toplam 6 yıl 5 ay ceza aldılar, karar hala yargıtayda.

Mahkeme ayrıca dört polis memuru Hakan Aydın, Muhammet Olgun, Onur Ülker ve Yunus Başar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. İtirazlar sonucu karar kaldırıldı ve polisler ile bilirkişi hakkında İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.

Zanlılar, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılandı.

Mahkeme dört polisi ‘resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçundan 6’şar yıl hapse mahkum etti.

Onur Yaser Can davası

2 Eylül 2024

(HA)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir