Sara Ahmed İstanbul’da: Birbirimizi mümkün kılan bir tarihin parçasıyız

Ah’lar ağacına astım umutlarımı
Ah dedim

Ah ne güzel olacak bir gün

Kadınlar sokaklarda korkmadan yürüyebilecek

Ah ne güzel olacak bir gün

Birinin hayır’ı, başka birinin umudu olacak

Didem Madak, “Ah’lar Ağacı” / Metis Yayınları.

Feminist Kulak, Şikayetler Mezarlığı, Enerji emici, Killjoy Gerçeği, Şikayet Kolektifi, Şikayet Haritası – Çizgiler, Kurumsal Kadercilik…

Dünyaca ünlü akademisyen ve yazar Sara Ahmed, 14 Mayıs Çarşamba günü Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi’nin (SU Gender) davetlisi olarak İstanbul’daydı. 

Ahmed, akademik çalışmalarıyla feminist ve queer teori, eleştirel ırk teorisi gibi pek çok alanı şekillendirmiş, kitap ve makaleleri çok sayıda dile çevrilmiş olan feminist hareketin en önemli teorisyenlerinden. 

Az önce okuduğunuz kavramlar onun feminist teorisinin önemli ayaklarından olurken aslında bizlerin gündelik hayatının en azından büyük bir kısmımızın küçük parçalarından… 

Salt Galata, Oditoryum’da yüzlerce kişi ile bir arada onu dinlemek her şeyden önce çok özeldi. Bu özel buluşma için tüm Su Gender ekibine bir kez daha teşekkürler. 

Sara Ahmed tıpkı kitaplarındaki gibi şiirsel bir dille karşımızdaydı. 

Şiirsel derken abartmıyorum şairlerden alıntılar yaptı, bunu yaparken gerçek hayattan tanıklıklarına da değindi. Bir kaç çizim gösterdi, zaman zaman güldü, salondakileri de gülümsetti.

Yaklaşık 45 dakika süren konuşmasını tamamladığında, salonda bulunan yüzlerce kişi, ona duydukları saygı ve sevgiyle daha da derin bir bağ kurmuştu sanırım bu bağ, konuşmanın sonunda sessizlikle değil, güçlü bir dayanışma duygusuyla hissediliyordu. En azından bana yansıyan buydu. 

Özcesi, Sara Ahmed tek kelime ile: İlham olmaya devam etti. 

“Hayır! Şikayet Sanatı ve Aktivizmi” başlıklı konuşmasına gelecek olursam elbette 45 dakikanın hepsini aktaramayacağım fakat vurgulamak istediğim şey şu ki özgürlüklerin nasıl birbiri ile bağlantısı olduğunun dünyanın herhangi bir noktasındaki haksızlıkla ilgimizin nasıl olması gerektiğine dair çok vurucu bir giriş yaptı. 

Dedi ki “Bu konuşmayı Filistin’in özgürlüğü için mücadele eden herkese adıyorum. Filistin’in özgür kalması için tutuklananlar serbest bırakılsın. Filistin’in özgürlüğü için herseyi yapacağız.”

Sonra konuşmasına devam etti. Derinden sarsan diğer cümlesini de sona saklamıştı Ahmed, ben başta paylaşayım: 

“Ne kadar küçük hissedersen hisset, ne kadar yalnız olursan ol — bir küçük kuş, bir küçük hayalet gibi — bu tarihin parçasısın: birbirimizi mümkün kılan bir tarihin. Ve böylece başka dünyaları da mümkün kılan bir tarihin.”

“Bir hayır, başka bir hayıra el uzatabilir. Bu yüzden şikayetler, sadece direnç değil, aynı zamanda geleceğe dair bir umuttur.”

“Feminist kulak” olmak

Sara Ahmed, feminist olmanın sadece bir söylem değil, bir duyu biçimi, bir kulak, bir beden, bir yorgunluk ve bir umut olduğunu gösterdi. “Feminist kulak”tan söz ettiğinde, tanıklıkların nasıl paylaşıldığını, birinin söylediği “seninle konuşmak bana iyi geldi”nin, ona “benim de kendimi daha az yalnız hissetmemi sağladı” olarak geri döndüğünü anlattı. Çünkü duymak da iyi gelir.

“Hayır” demenin bireysel değil kolektif bir pratik olduğunu vurguladı:
“‘Hayır’ daha güçlü hale gelir, sadece birlikte söylediğimizde değil, birlikte duyduğumuzda da.”

Ama bir kurumda “hayır” demek, her zaman basit bir yanıt değildir. “Hayır” bazen bir yalnızlık biçimi, bazen bir birbirini bulma yolu, bazense bir şikayet mezarlığına doğru sessizce gömülme ihtimalidir.

Şikayet Mezarlığı

Ahmed, konuşmasının merkezine yerleştirdiği “şikayet”i bir beden, bir çizgi, bir zaman ve bir iz olarak tarif etti. 

Şikayet, kimi zaman bir kurumun dosya arşivine, çoğu zaman da kadınların ve LGBTİ+’ların bedenine gömülür. Bir danışmandan gelen çıplak fotoğraf, cevap olarak gelen “o sevilen biri” cümlesiyle nasıl mezara itiliyorsa, aynı anda başkalarının da içine işler.

Sara Ahmed, bu süreçleri anlatırken gerçek hikâyeler anlattı ve onları asla bölmedi. Örneğin, 2021 yılında, Ashley Cossack’ın gelişmiş roketler ve uzay araçları tasarlayan SpaceX şirketinden neden ayrıldığını anlatan bir hikâye paylaştı.

Sözlerine şöyle başlıyordu: “SpaceX’te bize dünyayı değiştirebileceğimiz söyleniyordu. Ama ben, bana yönelik cinsel tacizi durduramıyordum.”

Ashley Cossack’ın SpaceX’te yaşadığı taciz ve ardından gelen cümlesi: “Hiçbir şey olmadı.”

Killjoy Gerçeği ve Şikâyet Emeği

Konuşmanın en çarpıcı bölümlerinden biri, Ahmed’in “killjoy gerçeği” dediği kavrama odaklandığı andı. Feminist olmanın, neşe bozucu olmakla yaftalandığı bir dünyada, bu “killjoy”lar, tekrarlanan şikayetlerin taşıyıcılarıydı.

“Kendimizi, bozuk plak gibi dinlendiğimizi duyarız. Ama tekrarın kendisi, şikayetin başladığı yer değil, konusudur.”

Ahmed’e göre şikayet, sadece prosedürel bir dilekçe değil, bazen boğazda bir yumru, sırt ağrısı, ya da 133 defa doktoruna mail atmış bir trans kadının tükenmişliğidir. Çoğu kez şikayetler, kurumların yazılı tarihine gömülür ve o gömülmeden beslenen yeni “zorba” ve “tacizciler” gelişir. Tacizciler, zorbalar birbirini destekler ve cinsiyet fark etmeksizin kendilerine benzeyenlerle yakın bağ kurarlar.

Şikayet Haritası: Çizgiler

Ahmed, şikayeti bir çizgi olarak tanımlar:
“Her çizgi bir konuşmadır, her çizgi bir gövde, her çizgi bir zaman, bir iz, bir söz, bir hayır.”

Bu çizgiler, seslenir. Ve çizgiler arasında kurulan bağlantı, bir şikayet kolektifine dönüşebilir. Guerrilla Girls’ün Tate Galeri’de kurduğu “Şikayet Departmanı” gibi, bu çizgiler renklenir, duvarlara yapışır, unutulmaz.

Kurumsal Kadercilik

“Kurumsal kadercilik” dediği kavramla, Sara Ahmed tam da işaret edilen yere dokundu:
“Kurumlar hep böyledir” dediklerinde, aslında kimin sevileceği, kimin korunacağı, gözden çıkarılacağı da bellidir. Kurumlar kendi itibarını korurken, şikâyetçiyi “profesyonel olmamakla” suçlar.

“O kapıyı kapatmam, hayatımdaki en iyi şeylerden biriydi” diyen Andrea gibi pek çok kadın ve LGBTİ+, o kapıların ardında değil, başka yollar açarak var olur.

Sara Ahmed konuşmasını şu sözlerle bitirdi:
“Ne kadar küçük hissedersen hisset, ne kadar yalnız olursan ol — bir küçük kuş, bir küçük hayalet gibi — bu tarihin parçasısın: birbirimizi mümkün kılan bir tarihin.”

Ve biz o gün, İstanbul’da, Salt Galata’da, Ahmed’in bize uzattığı o “feminist kulak” sayesinde duyduk.

Şikayetler sadece direnç değil, aynı zamanda geleceğe dair bir umuttur.  Ve elbette, birbirimizi mümkün kılan bir tarihin parçasıyız .

Hepimiz için, her birimizin istediği gibi bir hafta gelsin… Şiirli, şarkılı, direnç ve neşe dolu yeni bir hafta gelsin, özgür yes yeni bir hafta…

Fotoğraf: Su Gender

Sara Ahmed’in konuşmasından öne çıkan ve notlarıma yansıyan üç paragraf.

“Eğer duyulmak iyi geliyorsa, duymak da iyi gelir. ‘Hayır’ daha güçlü hale gelir; sadece birlikte söylediğimizde değil, birlikte duyduğumuzda da.
Bana şöyle sorabilirsiniz: ‘Sara, neye hayır?’
‘Hayır’, çoğu zaman basit bir ifadedir, bir soruya verilen ‘evet ya da hayır’ yanıtı.
Ama bir kurumun içinde ‘hayır’ demek ya da yalnızca bir kişinin bile ‘hayır’ demesi o kadar da basit değildir.
İş üzerinde öğreniyoruz ‘hayır’ demenin ne kadar zor olduğunu — ya da bunu söylemenin ne kadar zorlaştırıldığını.
Ve bazen ‘hayır’, aynı hayırı söyleyen başkalarını bulma biçimimiz olur.
Hepimiz kendi ‘hayır’larımızı dile getiriyorduk ama her birimiz, kendi ‘hayır’ımızın tek başına olmadığını da biliyorduk.”

“Kendimizi, bozuk plak gibi dinlendiğimizi duyarız — hep aynı noktaya takılı kalmış gibi.
Oysa biz tekrarın kendisini, şikâyetin başladığı yer olarak değil, şikâyetin konusu olan şeyin sürekliliği olarak duyarız.
Bu duyuşta, pek çok neşe bozucu (killjoy) gerçeği vardır.
Meşhur ‘neşe bozucu’, mutluluğun önüne geçen ya da sadece yoluna çıkan kişidir.
Çoğu zaman, bizler bir konuyu gündeme getirdiğimiz için killjoy oluruz — sanki bir soruna isim vererek onu yaratmışız gibi.”

“Ne kadar küçük hissedersen hisset, ne kadar yalnız olursan ol — bir küçük kuş, bir küçük hayalet gibi — bu tarihin parçasısın: birbirimizi mümkün kılan bir tarihin.
Ve böylece başka dünyaları da mümkün kılan bir tarihin.
Bir hayır, başka bir hayıra el uzatabilir.
Bu yüzden şikâyetler, sadece direnç değil, aynı zamanda geleceğe dair bir umuttur.

(EMK)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir